Lazer yazıcı

Komutan Emir erini çağırmış :
-" Bana derhal bir lazer yazıcı bul!
-"Emredersin komutanım"
deyip fırlamis emir eri...Ve üç dakika sonra yanında başka bir erle beraber komutanın karşısına dikilmiş...
-"Komutanım ! Bu hem Laz, hem de er...Ayrıca okuması yazması da var. Size yazıcılık yapar..."
Komutan: ( burnundan soluyarak )"

-İyi ki scanner istememişim! ...

Samanda mı, kumda mı?

Köylünün biri köye gelen turistleri misafir etmiş ve giderlerken de onlara bir kuzu hediye etmiş.
Sonrakı yıl turist aile de gelirken ona dişi bir domuz yavrusu getirip hediye etmiş.
Zamanla domuz büyümüş. Birgün huysuzlanmaya başlamış. Köylüler düşünmüsler ki; "bu hayvanın çiftleşmeye ihtiyacı var."
Domuzun sahibi köylü; "peki, ama ben bunu nerede çiftleştireceğim?" demiş.
Araştırmışlar; komşu köyde bir erkek domuz bulmuşlar. Adam domuzu nasıl götüreceğini düşünürken; birisi, 'el arabasına koy götür' demiş.
Adam sabah domuzu el arabasına koyup komşu köye gitmiş. Domuzlar çiftlesmişler.
Köylü, erkek domuzun sahibine sormuş:
- Gebe kalıp kalmadığını nasıl anlarım?
- Sabah bak; eğer samanın üstünde yatıyorsa tamam... Yok eğer kumda yatıyorsa; o zaman gene geleceksin." demiş.
Köylü ertesi sabah bakmış; domuz kumda yatıyor. Yeniden el arabasına domuzu koyup komşu köyün yolunu tutmuş.
Ertesi sabah domuz yine kumda yatıyor...
Bu durum böyle 10 gün devam etmiş. Adam ertesi gün kalkmış ve karısına:
- Hanım bak bakalım; bizim domuz samanda mı, yoksa kumda mı yatıyor?
Karısı bakmış, gelmiş:
- Bey domuz ne samanda yatıyor, ne de kumda... El arabasına binmiş seni bekliyor?..

Temel ve Komi

Temel çok zengin ayrıca prestiji de sağlam. Birgün otelin birinin kral dairesinde ummadık bir şey oluyor. Temel altına kaçırıyor. Temel pantolonun fazla kirlenmediğine seviniyor ama çorap batmış. Şimdi komiyi çağırsa rezil olacak. En iyisi diyor pencereden aşağı atayım. Çorabı pencereden sallarken elinden kaçıyor ve tavana çarpıp yere düşüyor. Eyvah! Tavan mahvoldu. Çaresiz artık komiyi çağırıyor. Komi içeri giriyor. Temel: “Şu tavandakini temizle sana bir maaşın kadar avans vereyim. Komi çok şaşkın şekilde cevap veriyor: “Sen onu oraya nasıl yaptıgını söyle ben sana iki maaşımı vereyim.”

Temel uzaya gidiyor

3 astranot uzaya gidecek.Bunlardan biri alman biri ingiliz biride bizim temel.Bunlar yıllarca gelmiyecekleri için en önemli ihtiyaclarını sorarlar.Alman bana sarışın,esmer,kumral hatun der.İngiliz bana bol bol içki der.Bizim temel baaa bol bol cigara der.Neyse istekler temin edilip uzaya fırlatılıyorlar.3 astronot aradan yıllar geçiyor geri dönüyorlar.Tabi aileler merakla bekliyor.Önce alman iniyor dalyan gibi alman olmuş iğne iplik.Sonra ingiliz iniyor adam zil zorna sarhoş.Tabiki sıra temele geliyor.Temel kapıda görünür görünmez bi fırlıyor agzında cigarayla:
-"Allahını seven baaa ateş versuuun"

Karadenizde Radara Nasıl Girilir?

Amerikan Rüyası!

Sarışın bir afet, köprüye çıkmış intihar etmek düşüncesiyle. Tam o sırada köprüden geçmekte olan cabriolet bir araç içindeki yakışıklı yurdum insanı inmiş ve ellerini uzatmış :
-'Hanımefendi neden ölesiniz ki. İstediğiniz yeni bir hayatsa tutun elimden. Ben makine mühendisiyim. Ve yarın gemiyle Amerika 'ya gidiyorum. Dilerseniz sizi de kaçak olarak gemiye bindirebilirim.' demiş.
Çaresiz sarışının pek hoşuna gitmiş bu teklif ve binmiş lüks spor arabaya uzaklaşmışlar gözden.
Ertesi gün adam gerçekten gizlice gemiye bindirmiş sarışını. Gecesinde sarışına gizli gizli yemekler getirmeyi de ihmal etmemiş. Sarışında geceleri adamla birlikte olarak yapılan iyiliğin karşılığını kendince ödüyormuş. Aradan bir iki ay geçmiş.
Kaptan bir gün gemiyi kolaçan ederken bizim sarışına rastlamış saklandığı yer de.
-'Sende kimsin..?' diye sormuş.
Sarışın kısaca anlatmış başından geçenleri ve:
-'işte o hayatımı kurtaran yakışıklı personeliniz beni gemiye gizlice bindirdi. Bunca zaman gizlice yemek getirerek beni aç bırakmadı. Bende bunun karşılığında geceleri onunla birlikte oluyorum' demiş.
Kaptan kahkahayla gülmeye başlamış ve demiş ki : 'KIZIM GECELERİ GÜZEL VAKİT GEÇİRDİĞİNİZE HAŞA ŞÜPHEM YOK. AMA BU GEMİ AMERİKA 'YA GİTMEZ...
KADIKÖY-EMİNÖNÜ VAPURU BU !...'

Temel Fıkraları

Temel dava açmış ve ilk duruşmada Hakim sormuş ;
- Nedir şikayetin ?
- Hakim bey bu Temel fıkraları var ya,benle Fadime'yi ağızlarına dolamışlar bizi rezil ediyorlar..hepsinden davacıyım... kim fıkra diye bizi anlatıyorsa onlardan tazminat talebim olacak..
- Senin adın Temel mi ?
- Evet Temel
- İyi de binlerce Temel var... o fıkralar neden senin için anlatılmış olsun..
- Hakim bey,ben çok iyi biliyorum beni kastediyorlar.. Hakim karşısında duran Temel'i iyice süzdükten sonra ;
- Bak ama o Temel fıkralarının çoğu belden aşağı... oysa sana bakıyorum çelimsiz ve yaşını almış bir Temel'sin... o fıkralar senden çok daha genç, güçlü kuvvetli ve çapkın bir Temel için anlatılıyor... seninle hiç ilgisi yok... bu dava düşer..
-Madem Hakim bey siz böyle takdir ediyorsunuz mesele yok... demek tevatürmüş, ben değilmişim...
- Evet sen olamazsın, başka Temel'dir onlar... sana sıra gelene kadar...
- İyi hoş da Hakim bey bu dava için köyden kalktım buralara kadar geldim... boş dönmeyeyim... hiç değilse o güçlü kuvvetli Temel'den sana bir fıkra anlatayım...
- Anlat bakalım..
- Bizim bu iri kıyım pazulu Temel Hakim karılarına çok düşkünmüş...
- Dur,dur be,ne diyorsun sen...
- N'oldu Hakim bey ?
- Daha ne olacak ,benim Hakim olduğumu bile bile Temel hakim karılarına meraklıymış diyorsun..ağzından çıkanı kulağın işitmiyor galiba..
- Rica ederim Hakim bey, Temel fıkrası için karısı güzel binlerce hakim var... seninkine sıra gelene kadar..

İdrar Tahlili

Temel hastaneye gitmektedir. Girişte birinin ağladığını görür.
Yaklaşır ve sorar:
- "Hayrola hemşerim! Neden ağlıyorsun?"
Adam: - "Kan tahlili yaptırmaya geldim. Parmağımı kestiler!" der.
Temel daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başlar. Bu sefer susan adam,
Temel'e sorar:
- "Hemşerim, sen niye ağlamaya başladın?"
Temel:
- "Ben" der, "idrar tahlili yaptırmaya geldim."

Temel ve Domuz Gribi

Temel'in karısı domuz gribine yakalanmış hastaneye kaldırılmış. Aradan geçen zaman içinde karısı hastalıktan kurtulmuş. Geçmiş olsun ziyaretine gelen Dursun Temel'e sormuş
- Karin nasil oldi Temel, tamamen iyuleştumi?
Temel kafasını iki yana saLlayarak
- Grip geçtu da, domuzluk devam ediiy...

Karadeniz Fıkraları (TEMEL)

Tilkinin Orucu

Tilki ormanda gezmektedir. Bir ağacın dalında asılı bir geyik budu görür.
Açtır ama şüphelenir kontrol etmeye baslar ve görür ki bu bir tuzak.
Geyik budu bir iple bombaya bağlıdır.
Epeyce uzağa gider ve başını kollarının üzerine koyarak yatar, biraz sonra kurt gelir, budu görür ve yatan tilkiyi de tabi…
Tilkiye sorar ‘ne yapıyorsun dostum’
Tilki cevap verir ‘hiç… Yatıyorum’
-Burada bir but var
-Evet var
-Neden yemedin
Tilki sakince cevap verir ;
‘BU GÜN ORUCUM’
Kurt kendinden emin ;
‘Ben yiyeyim o zaman’
Tilki ‘Buyur afiyet olsun’ der.
Kurt but `a uzanır uzanmaz bir patlama ortalık toz duman kurt yaralı hareketsiz 10 metre uzakta perişan halde yatarken tilki sakince budu yemeye başlar.
Bunu gören kurt ;
‘LAN SEREFSIZ HANI ORUCTUN’
Tilki pişkin pişkin ;
‘Biraz önce top patladı duymadın mı ?’

Reklamın kudreti

Küçük Ali, dersten önce sınıfın tahtasına:
"Ali yorulmak bilmeyen seks manyağıdır" diye yazmıştı.
Yazıyı gören hoca hanım fena kızdı:
—"Bu akşam, bir saat okulda kalacaksın. Cezalısın", dedi.
Ali, karanlık basarken okulu terkediyordu ki, arkadaşları yolunu kestiler.
—Ne oldu.. Ne yaptı sana?
— 'Tek kelime söyletemezsiniz bana", dedi Ali. "Ama şunu bilin ki reklam, karşılığını çabuk alan bir yatırımdır".

Tehlikeli sebzeler


Köylü, karısı ile, yetiştirdiği sebzeleri arabasına yüklemiş sat­maya götürüyordu. Yola çıkmışlar. Çok geçmeden kadın:
— Alii. Hele bi yol öpsene beni.
Adam, arabayı durdurmuş öpmüş karısını. Ve tekrar yol devam etmişler. Az sonra kadın:
— Alii, bir de şu yanağımdan öp gayrı.Araba yine durmuş, yine öpücük. Ve yola devam. Derken yine kadın:
—Alii, Biraz da şu bacağımı okşasan ya...
Adam "Ya sabır" çekerek bir daha durdurmuş arabayı. Bacağını okşamış karısının. Ve araba tekrar giderken kadın:
—Alii, öteki bacağımı da deyince kocası gürlemiş:
— Kalk len patlıcanların üzerinden. Kalk da domateslerin olduğu yere otur.

Totoche kim?

Birkaç Fransız kantinde gevezelik ederken içlerinden biri sorar,
—Gütenberg kim, biliyor musunuz?"
—"Hayır" der ötekiler.
— Güzel, siz de benim gibi gece kurslarına gitseydiniz, Gütenberg'in basım makinasını bulan kişi olduğunu bilecektiniz...Ya Panmentier'i?
—"Hayır", der ötekiler.
— Güzel, siz de benim gibi gece kurslarına gitseydiniz Parmentier'in patatesi bulan kişi olduğunu bilecektiniz. Eğer gece kurslarına gitmezseniz, yaşam boyunca...
işte o zaman, aralarında lehimci olanı öfkelenip patlar.
— Oldu, anlaştık! Gütenberg'i, Parmentier'i bilmiyoruz. Sen Totoche kim biliyor musun?
—Hayır!
— Peki öyle ise öğren! Totoche, sen gece kurslarına giderken karınla yatan heriftir!

Fırtına patlamadan

Adamın biri günah çıkartmak için papaza gitmiş:
— Papaz efendi, demiş... Geçen gün uslu uslu odada otururken birdenbire baldızım girdi. O sırada dışarıda hava bozdu. Bir fırtına, bir yağmur, ben o anda ne yaptığımı bilemedim.
Papaz Allah'ın rahmetinden umut kesilmeyeceğini, söylemiş. Günahkâr devam etmiş:
— Evvelki gün de... Komşu kadın gelmişti... Birden bir rüzgar, bir fırtına... Ondan sonra ne oldu bilmiyorum, der demez, papaz kalkmış, doğruca pencereye gidip dışarıyı bir iyice kontrol ettikten sonra dönüp konuşmuş:
— Oğlum! demiş, Deminden beri havada bir sıkıntı var. Fırtına ve yağmur patlamadan sen şöyle bir dolaş...

Delikli kaput

Soyadları "Keklik Gözü" olan kızılderili ailesi kente yerleşmeye karar verdi. Çocuklarının düzenli bir eğitim görmesini ve iyi bir mesleğe sahip olmasını istiyorlardı. İlkokula başlaması gereken küçük erkek çocukları, tamamen beyazların bulunduğu bir okula gidecekti, ilk günün akşamı eve çok düşünceli olarak döndüğü görüldü:
— Baba benim ismim neden beyaz derililerin çocuklarının isimlerinden farklı? Onların adı Joe, Mac, John, Bili...
— Çünkü bizim geleneklerimiz onlardan farklıdır, oğlum! Bizde çocuklara ya hayvanlara ilişkin isimler verilir, ya da doğdukları koşullarla ilgili isimler... Örneğin büyük ablanın adı Tatlı Gözlü Ceylan, abinin adı Ateşli Bizon... Acaba sorunu gereği gibi yanıtlayabildim mi Delikli Kaput?...

Büyük ikramiye ve çoban


Piyangoda büyük ikramiyeyi kazanan çoban bir otomobil almaya karar verir.
-Ön tarafla arkası camla ayrılmış olan şu otomobil hoşuma gitti, der satıcıya.
Satıcı biraz şaşırır ve:
-Ah evet. hele şoförünüz varsa çok uygun olur, diye cevap verir.
Çoban:
Şoför için değil, koyunları pazara götürürken ensemi yalamaları için, der.

Beni öylesine pastörize ettiler ki


Kapının önünde iki süt şişesi... Biri dişi, öteki erkek...
Hafiften çıkışıyorlar. Tatlı gülüşmeler...Derken dişi süt şişesi dayanamayarak:
-Hadi gel!
-Iııhh!
-Niçin olmazmış?
-Niçini var mı güzlim? Beni öylesine pastörize ettiler ki.. Hiç bir şeyimi bırakmadılar....

Doğum kontrolü


Genç kadın doktoruna yalvarıyordu:
Doktorcuğum, hap alamıyorum. Bana yüzde yüz kati tesirli bir doğum kontrol metodu tavsiye edebilir misiniz? Tabii!
-Nedir?
-Portakal suyu için.
-Önce mi, sonra mı, doktor bey?
-Ne önce, ne de sonra. Onun yerine!...

Ne zaman?


Amerika'da bir okulda tarih dersinde öğretmen Jan Dark'ı anlatıyordu:
-Ülkesi için çalışan bir insandı. Hatta bu yüzden ülkesi için kendisini yakmaları tarihe geçmiştir. Yani o da başkanımız Reagan gibi kendisini ülkesine adamıştı.
Arka sıralardan bir ses yükseldi:
-Reagan'ı ne zaman yakacaklar hocam?....

Mucize


Adam çapkınlık yapmaktan çok hoşlanıyordu. Tedavi gördüğü hastahanede yattığı koğuşa çok güzel bir hemşire geldiğini görünce dayanamadı laf attı:
-Biliyor musunuz, sizin gibi bir hemşirenin bana bakmasını tercih ederdim. Bu büyük bir nimet olurdu...
-Hemşire gayet sakin cevap verdi:
-Nimet değil mucize olurdu. Çünkü ben doğum kısmındayım.

Ne sanmış


Evde kalmış kız, otobüsten inerken para çantasının çalındığını farkedip doğru karakola gitmişti. Komiser sordu:
— Para çantanız nerede idi?
— Elbisemin iç cebinde.
—Peki hırsızın elini hiç hissetmediniz mi? Kız kızara bozara cevap verdi: Hissetmesine hissettim ama ben para çantam için sanmamıştım...

O öldü ama


Hakim mahkemede kadını sorguya çekiyordu:
— Çocuklarınız kaç yaşında?
— Biri on diğeri üç yaşında.
— İyi ama kocanızın yedi yıl önce öldüğünü söylüyorsunuz.
— Doğru hakim bey, ama ben yaşıyorum....

Şahit lâzım mı?


Karı koca kavga ediyorlardı. Adam dayanamadı patladı:
— Güya karım olacaksın. Her gece cesetle yatıyor gibiyim. Seni koynuna alıp da memnun olacak erkek var mıdır acaba?
Kadın güldü:
Laf seninki... İstiyorsan şahit bile getirebilirim...

Mazeret

Adam geç vakit eve geldi. Karısını yabancı bir adamla yatakta yatarken yakaladı ve başladı bağırmaya:
—Beni kendi evimin çatısı altında aldatmaya utanmıyor musun?
Kadın gayet pişkin cevap verdi:
—Ne yapayım yani. Dışarı çıkmama izin veriyor musun sanki?
Adam kızını çağırdı yanına:
— Yavrum bu gün Ahmet geldi ve seninle evlenmek için benden izin istedi. Efendi bir çocuğa benziyordu. Uzun, uzun konuştuktan sonra kabul ettim.
Kız biraz mahcup:
—Ama baba ben annemden ayrılmak istemiyorum ki...
Adam neşeyle cevap verdi:
—Onu da al götür kızım, onu al götür....

Zaman geçti


Kız nişanlısını eve çağırdı:
— Otur Ali'ciğim. Evlenmeden önce tüm mazimi sana açıkça anlatmalıyım.
— İyi ama hayatım iki hafta önce anlatmıştın ya...
— O iki hafta önceydi hayatım.

Bir terslik

Hollywod'un ünlü baş kadın oyuncularından biri akşam eve gelince kocasına şikayet etti.
Bugün iş konuşmaya gittiğim yönetmen cinsi sapık mı nedir?
— Hayrola ne oldu?
— Ne olacak gittiğim andan çıkana kadar hep bana eskiden çevirdiği filmin başrol oyuncularıyla nasıl yattığını anlattı.
— Normaldir kancığım. Biliyorsun şöhrete giden yol yönetmenin yatak odasından geçer.
— Haklısın kocacığım ama biliyorsun bu yönetmen şimdiye kadar sadece Lassi adlı köpek filmleri çekti.

Şikayeti



Kadın, doktoruna kocasını şikayet ediyordu:
— Tam orgazm anında öyle fena halde bağırıyor ki....
— İyidir. Bu tür sesler kadını da tahrik eder.
Kadın içini çekti:
— İyi, iyi de beni uyandırması­na kızıyorum.

Ne biliyormuş?


Ana okulundaki iki küçük çocuk konuşuyorlardı:
— Ben bebeklerin nasıl yapıldığını biliyorum.
— Ben de yapılmasın diye nasıl korunulduğunu akıllım...

Yeri değilmiş

Kadın doktora başvurmuş:
— Doktor bey kocama bir haller oldu. Ayda bir defa zor bela benimle sevişiyor. Acaba bir ilaç veremez misiniz?
Doktor hemen bir reçete yazmış:
— Yemek aralarında sıvı bîr şey ile kendisine içirin. Ama bir hafta devamlı. Sonra bana gelin.
Kadın reçeteyi alıp gitmiş... Bir aya yakın süre sonra doktorla, kadın sokakta karşılaşmışlar. Doktor:
— Hanımefendi bana sonucu bildirecektiniz. Uğramadmız bile. Nasıl ilaç sonuç verdi mi?
Sağolun doktor bey. Sayenizde artık mutluyum. Ama hafta dolmadan ilacı kesmek zorunda kaldım.
— O neden?
— Çok etkilendi kocam. Durmadan sevişmek istiyordu.
— İyi ya siz de böyle olsun istemiyor muydunuz?
— Evet ama doktor yemek yemeye gittiğimiz lokantada masanın üstünde değil herhalde...

Zeki köpek

Adam meyhanede oturmuş arkadaşlarına köpeğini methediyor­du:
— Müthiş akıllıdır. Bakın size bir örnek vereyim. Geçen gece dolaştırmaya çıkarmıştım bizim evin köşesindeki eczanenin önüne gelince tam kapıya işedi...
Arkadaşları gülmüş. Biri dayanamamış:
— Kızım bunun zeka ile ne ilgisi var. Her köpek yapar bunu..
— Yapar tabii. Ama eczanenin kapısında "İdrar tahlili yapılır" yazıyordu.

İşi neymiş?

Uzun zamandan beri görüşmüyorlardı. Yolda karşılaştılar.
— Hayrola epeydir görüşemedik. Ne yapıyorsun?
— İyiyim..Yeni bir iş kurdum. Kadınlarla uğraşıyorum.
— O nasıl iş öyle?
— Onları esirler gibi çalıştırıyorum. Yemek yemelerine izin vermiyorum, kızınca bağırıp, çağırıyorum, paralarını alıyorum. Sonra da işleri bitince kovuyorum...
—Ne biçim şey bu böyle?
-Valla güzellik enstitüsü diyor onlar.

Aldığı gibi

Adam hayvanat bahçesine gitmiş ve müdürü görmek istemiş. Götürmüşler yanına. Müdür:
—Ne gibi yardımda bulunabilirim?
Adam cebinden bir kağıt çıkartmış:
—Bir kaç siparişim vardı. Temin edebilir misiniz?
—Satılık cinslerden ise tabii.
Başlamış adam listeyi okumaya:
—150 fare, 7000 pire, 4000 tahta kurusu, 3500 kara fatma...
Müdür sözünü kesmiş:
— Beyefendi size bunları temin edemeyiz. Ama merak ettim ne yapacaksınız bunları?
— Ev sahibi evden çıkmamızı istedi, kontrata göre evi aldığımız gibi bırakmamız gerekiyorda...

Üç gün mü desem?

Adam hemeroidden dertliymiş. Arkadaşları kahve telvesi sürerse iyi geleceğini söylemişler. O da öyle yapmış. Ama acısı dinmeyince doğru doktora koşmuş. Doktor:
— Eğilin bakalım, kontrol edelim demiş... Adam eğilmiş. Doktordan bir takım sesler gelmiş:
—Hımmm, cık, cık, cık...Allah, Allah,öffff. Hasta meraklanmış:
—Aman doktor, fena galiba. Ne görüyorsun?
— Valla yavrum, sana yol gözüküyor. Ama üç günde mi, üç ayda mı desem...

Önemli değil

Utangaç bir çift otele gelip oda istedi. Müdür;
— Hay hay efendim, dedi.
— Mavi odayı mı vereyim pembe odayı mı?
Delikanlı müdürün kulağına eğilerek sorusuna cevap verdi:
— Hangisini verirseniz verin, önemli değil. Girer girmez ışığı söndüreceğim de...

Nasıl öldüler?

Cennetin kapısında üç adam aynı anda Cebrail'in karşısına çıkarıldılar. Cebrail üçünden de, nasıl geldiklerini anlatmalarını istedi. Birinci başladı anlatmaya:
—Yorucu bir gün geçirmiştim. Kendimi iyi hissetmediğim için eve erken dönmek istedim. Trafik rezaletti. Bu nedenle eve geldiğimde sinirliydim. Bir de ne göreyim; karım akşam yemeğini bile hazırlamadan yatağa girmiş. Tam o sırada pencereden bir adamın arabamın kapısını açmaya çalıştığını farkedince tepem attı. Elbise dolabını yakalayıp pencereden adamın kafasına atıverdim. Ama o kadar ağırlığı kaldırmaya kalbim dayanamadı ve ben de öbür dünyayı boyladım.
Sıra ikinci adamdaydı:
— Sinemaya gitmek için evden çıktım. Uğraşıp uğraşıp arabamın kapısını açamıyordum. Beş dakika kadar sonra tam bunun benim arabam olmadığını farketmiştim ki, ağır bir dolap kafama indi...
Nihayet üçüncü adam konuştu:
— Vallahi ben olup bitenden hiçbir şey anlamadım. Bir dolabın içindeydim ve birden bire kendimi burada karşınızda buluverdim!

Paraşüt


Üç arkadaş karılarından söz ediyorlardı:
— Benim karım o kadar şişmanladı ki kaldırmam gerektiği zaman kaldıraç kullanmak zorunda kalıyorum.
— Benim ki daha da kötü! Üstünden geçmektense, çevresini dolaşmak daha kolay.
Üçüncü arkadaş derin derin içini çekip konuştu:
— Ya benimki? Sütyenlerini temizleyiciye götürdüğü zaman şöyle diyorlar:
"— Burada paraşüt yıkanmaz."

Bakire mi?


Genç ve güzel bir kız cennetin kapısında görününce, Sen Peter, klasik sorusunu sordu:
—Bakire misin kızım?
—Tabii...
Sen Peter emin olmak istiyordu, kızı muayeneye sevketti.
Az sonra doktorun raporu geldi:
"— Kızın bakire olduğu kesin. İçeri alabilirsiniz. Ancak kızlık zarı üzerinde yedi küçük bere olduğunu rapor etmek görevimdir."
Sen Peter
"— Bu kadarcık şey için kızı cennete almamazlık edemeyiz" diye düşündü ve kıza döndü:
—Şuradaki katibe git, kaydını yapsınlar...
Katip sordu:
—Adınız?..
— Pamuk Prenses...

Yarar mı, Yaramaz mı?


Sabahın erken saatinde, veteriner telefonu çaldı. Arayan yaşlı bir hanımdı. Kadıncağızın derdi de büyüktü doğrusu:
— Doktor bey.. Benim köpeğim komşunun köpeğine takılı kaldı, ne yapmamı tavsiye edersiniz?..
Veteriner:
— İkisinin de poposuna aynı anda birer tokat atın, ayrılırlar, dedi.
Telefon 10 dakika sonra tekrar çaldı...
— Doktor bey, dediğinizi yaptım. Ama ayrılmadılar....
— O zaman bir kova suyu aniden üzerlerine boşaltın.
On dakika sonra telefon üçüncü kez çaldı:
— Gene olmadı doktor...
— O zaman gidin erkek köpeğe telefon çalıyor, deyin.
Yaşlı kadın şaşkınlık içinde sordu:
— Şaka etmiyorsunuz ya.. Sahi bu işe yarar mı?
— Nasıl yaramaz hanımefendi, diye gürledi veteriner, sonun da.. Nasıl yaramaz... Benim için üç kez yaradı bu sabah işe...

Evlenmek zorunda

Gazeteci 65 yaşında Rodeo şampiyonu olan Teksaslı'ya hayretle yaklaştı. 65 yaşında rodeo şampiyonu olmak.
—Benimki de bir şey mi? diye yanıtladı ihtiyar. Babam 88 yaşında ve dün Dallas kovboyları futbol takımı ile iki yıllık kontrat imzaladı.
—Olamaz, babanızla hemen tanışmak isterim.
— Bugün imkanı yok. Çünkü dedemin düğün hazırlıkları ile meşgul. Dedem 114 yaşındadır. Siz 65 yaşında rodeo kazanıyorsu­nuz. Babanız 88 yaşında Amerikan futbolu oynuyor ve dedeniz 114 yaşında evlenmek istiyor.
— Yanlışınız var bayım. Dedem evlenmek istemiyor. Evlenmek zorunda.

Yarışma birincisi


İstanbul'un büyük mağazalarından birisi müzik yarışması açmıştı. Katılmak için başvurular oldu. Yarışmayı kazanana seçeceği iki müzik aleti verilecekti. Sorulara doğru yanıt verenler arasında kura çekildi ve kazananlar, ödüllerini almak üzere İstanbul'a davet edildiler.
Bunlardan birisi de Kayserili idi. Büyük bir sevinç içinde İstanbul'a geldi. Söz konusu mağazaya gidip kendisini tanıttı. Müdür kendisine, istediği iki müzik aletini seçmesini söyledi. Bu seçim için kendisine akşama kadar süre tanıdılar.
Akşam mağazanın kapatılma saatine yaklaşırken Kayseri'li, müdürün karşısına çıkıp, seçimi­ni yaptığını haber verdi:
— Önce kırmızı pistonlu, sağda asılı olan kornoyu almak istiyorum. İkinci seçimimi ise, solda duvara asılı bulunan büyük beyaz akordeon oluşturuyor. Müdür biraz düşündükten sonra sakin bir ifade ile konuştu:
— Yangın söndürücü için hiçbir sorun yok. Yalnız radyatör için kaloriferciyi çağırmamız gerekir.

Bütün şehri

Doktor doğumdan çıktıktan sonra babayı bulup, yanına getirmele­rini istedi. Adam içeri girince de çıkıştı:
—Yine sen...Yahu, ne laf anlamaz adamsın? Bu yedinci çocuğun. Karın çalışmaz, senin maaşın az. Bu kadar çocuk yapmadan biraz düşünsen olmaz mı?
Adam boynunu büktü:
— Haklısın doktor bey, haklısın ama o sırada bana, değil 7 kişiyi bütün kenti doyurabilirim gibi geliyor.

Devam


Yaşlı adam, doktora gitmiş, kendisini pek iyi hissetmediğinden şikayette bulunmuştu.
Doktor şöyle dedi:
- Ben, elimden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorum, ama sizi gençleştirmeme de imkan yok
Yaşlı adam buna itirazda bulundu:
— Doktor, benim istediğim gençleşmek değil, ihtiyarlığa devam etmek...

Yeniden yapılacak


Ünlü moda fotoğrafçısı işine o kadar meraklıydı ki, karısına pek az vakit ayırıyordu. Karısının doğurduğunu duyunca 5 dakikasını ayırıp, doğumevine koştu. Bebeği simsiyah görünce şaşırdı ve konuştu:
—Allah kahretsin banyosu az gelmiş yeniden yapacağız şimdi.

Et suyu


Doktor adamı iyice muayene ettikten sonra karısına döndü, üzüntülü bir sesle:
—Sakin olun. Kocanız hasta. Bir hafta ya yaşar, ya yaşamaz.
Ertesi hafta geldiğinde durum değişmemişti. Tekrarladı doktor
—Bir haftalık ömrü var. Sakin olun.
Daha ertesi hafta geldiğinde hasta bayağı düzelmişti. Karısı da bir şey içiriyordu adama. Doktor sorunca kadın eşine içirdiği şeyin et suyu olduğunu söyledi, Her gün kocası iki tabak et suyu içerdi. Bunun üzerine doktor patladı:
— Hanım, Hanım, buna her gün iki tabak et suyu verirsen tabii kî gebermez bu herif...

Yarım düzine

Hapisten yeni çıkan delikanlıya karısı itiraflarda bulunuyordu.
— Beni affet sevgilim. Sen içerdeyken hayatıma tam bir düzine erkek girdi.
Eski mahkum kafasını salladı:
—Dert etme. Ben senden yarım düzine öndeyim.

Her zaman kaybetmez ki


İspanya'da tatilini geçiren turist, restoranda tipik bir İspanyol yemeği yemek istemişti,Listeyi uzun uzun inceledi. Cojano adı dikkatini çekti. Ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Parmağını basıp, garsona işaret etti. Garson bir tabak içerisinde yemeğini getirdi. Nefis bir şeydi ama içindekinin ne olduğunu çıkaramadı. Bir çeşit etti ama ne?... Garsonu çağırdı ve sordu... Garson anlattı:
—Bugün boğa güreşlerine gittiniz mi bayım?
—Evet...
—İşte bu yediğiniz yemek bugün arenada öldürülen boğanın yumurtalıklarından yapıldı.
Adam ertesi gün gene aynı restorana gitti. Tadı damağında kalan yemeği Cojano'yu bir kez daha istedi. Lezzetle yedi. Artık ahbap oldukları garson hatır sormaya geldi:
—Nasıl memnun kaldınız mı bayım?
—Kaldım kalmasına ama bir şey dikkatimi çekti. Dün yediğim Cojano biraz daha büyüktü gibi geldi bana.
Garson başını iki yana salladı:
—Her zaman boğa kaybetmez bayım....

Fermuar

Partiden sonra gençlerin bir bölümü kumsalda uzanmış, denizi ve mehtabı seyrediyordu. Genç kız mırıldandı:
— Şu doğanın güzelliğine bak. Ve de bu sessizlikte dalga seslerini
ve cırcır böceklerini dinlemek.
— Onlar cırcır böceği değil, dedi yanında uzanan delikanlı.
Fermuar...

Benzerlik

Direksiyondaki sarışın güzel son derece hızlı sürüyordu arabasını. Derken motosikletli trafik polisi yetişti ardından. Durdurdu kadını ve ceza yazmak için defterini, kalemini çıkardı cebinden...
Tam ceza yazacakken sarışın güzel gülümseyerek:
—Ay ne enteresan. Hiç farkettiniz mi? Siz tıpkı Marlon Brando'ya benziyorsunuz. Bu kadar olur!
Polis:
— Bakıyorum sinemayı ve sinema artistlerini çok seviyorsunuz.
— Doğru çok severim.
Gülümseyerek cezayı yazmaya başlayan polis sarışın güzelin şaşkın bakışları arasında konuştu:
— Öyleyse bugün çok şanslısınız hanımefendi... Zira, sizi
sevkedeceğim mahkemenin yargıcı da tıpkı Alain Delon'a benzer.

Hasret

Karı koca Paris'te ünlü bir striptiz salonuna gitmişlerdi. Beyin gözleri bir saniye bile pistteki güzellerden ayrılmıyordu. Bir ara dayanamadı:
—Vay anasını dedi... Amma iştah açıcı...

Karısı dürttü:
—Farkındayım ama iştahını eve saklarsan daha iyi olur.

Açlık

Karnı acıkmıştı. Bir sandviç aldı. Duvar kenarına oturup yemeye başladı. Gözü bir aralık ileride cilveleşen tavuklar ile horoza ilişti.
Horoz kovalıyor, tavuklar kaçıyordu. Gülümsedi:
—Vay çapkın horoz vay!
Diyerek sandviçini yemeye devam etti. Sandviçini bitirmek üzereydi ki horozun besili bir tavuğu yakalamak üzere olduğunu gördü. Aynı anda elindeki sandviçin kırıntılarını yere serpiverdi.
Bunu gören horoz, tam mutlu anı yaşayacakları sırada birden tavuğu bıraktı.. Ve ekmek kırıntılarına koştu, soluk soluğa yemeye başladı. Bu manzarayı gören adam ellerini açarak
—Ulu Tanrım... Sakın beni bu horoz kadar aç bırakma!

Pas


Adamın biri özel görevle dağın tepesine yollanmıştı. Tam iki yıl, yanı 24 ay orada kaldı, özel görevi başarmak için sıkıntıya katlandı, iki yıl biteceğine yakın karısına telgraf çekti:
"Sevgili karıcığım, birkaç gün sonra-sana kavuşacağım. Hafta sonunda orada olurum. Sen Cuma günü git Tetanoz aşısı yaptır. Paslanmış olabilirim.

Ayakta kalabilmek


İnsan vücudundaki tüm organlar toplanmış, Tanrı'nın huzuruna çıkmışlar. Göz, saygı ile ayağa kalkmış ve kibarca söze başlamış.
— Ulu yaratıcımız, sizden büyük bir ricam var. Artık emekliye ayrılmak istiyorum. Yetmiş yıldır görmekten yoruldum.
Kulak konuşmuş, ayağa kalkarak:
— Efendim, benim de dileğim emekli olmak. Yetmiş yıldır duymaktan yorgun düştüm.
Ayaklar almış sözü:
— Biz de onca yıldır yürümekten, koşmaktan bitkiniz. Lütfen emeklilik...
Derken arkalardan çok kısık bir ses duyulmuş: 
—Asıl emeklilik benim hakkım...
Tanrı'nın yanındaki melekler sesin geldiği yöne bakmışlar. Çok da kızmışlar ve sesin sahibini paylamışlar: 
—Ayağa kalkıp da konuşsana... Saygısız! 
—Aynı kısık ses cevap vermiş:
— Ayağa kalkabilecek güçte olsam... Emekliliğimi ister miyim hiç...

Buhar

İki Arap şeyhi sohbet ediyorlardı. Biri kendisinden daha genç olan şeyhe sordu:
— Söyler misin, geceleri 30 cariye arasından seçmeyi nasıl yaparsın?
— Çok basit. Üzerlerine birer kova su dökerim, kimden daha çok buhar çıkıyorsa onu götürürüm.

İki fıstık

İki kadın hayvanat bahçesine hayvanları seyretmeye gider. Fakat hayvanların hiçbiri görünürde yoktur. Kadınlar hayvanat bahçesi görevlilerinden birine bunun nedenini sorarlar. Bakıcı:
— Bu mevsim hayvanların sevişme zamanıdır. Anlıyorsunuz tabii ne demek istediğimi? Bu nedenle kafeslerine çekilir gözden uzaklaşırlar.
Kadınlar:
— Ooo... Elbette anlıyoruz. Acaba onlara amerikan fıstığı atsak dışarı çıkarlar mı? Çünkü buraya kadar gelmişken onları seyrede-mezsek yazık olacak.
Bahçe görevlisi kadınlara dik dik bakar:
—-Bilmem vallahi... Siz olsanız iki fıstığa çıkar mısınız?

Azalta azalta

Sık sık çıktığı seyahatlerden dönüşlerinde karısını çeşitli erkeklerle yakalayan işadamı koca, ültimatomu vermişti:
— Bak seni bir kere daha başka erkekle yakalarsam ikinizi de öldürürüm. Bu işi bırakacağına söz ver bana!
Kadın da söz verdi. Ve koca içi rahat yine seyahate çıktı. Birkaç gün sonra eve erken döndüğünde... O da ne? Karısı yatakta bir erkekleydi yine... Tabancasını çektiği gibi yatağa koştu:
— Seni öldüreceğim ahlaksız karı. Hani söz vermiştin bırakacağı na?
— Kadın gayet sakin:
— Evet söz verdim ve sözümü de tutuyorum. Sonra aynı sakinlikle yorganı açtı. Yanında ufak tefek bir cüce yatıyordu. Kadın sözlerine devam etti:
— Şekerim, onca yıllık alışkanlık birdenbire bırakılır mı? Ben de azalta azalta bırakacağım işte...

Sebep

Kadın, kapkara bir bebek doğurmuştu. Kocasına dönüp çıkıştı:
— İşte; hep karanlıkta sevişmek istemenin sonucu!

Elinde tuttuğu

Son model otosunun direksiyonunda çapkın bir sürücü, son derece çekici bir otostopçu kızı almak için durur. Kız hemen arabaya atlar. Sonra saatte 200 kilometre ile giderken tanışırlar. Tanışma o denli samimi bir havada olur ki, bu sıcak yolculuk arabanın bir ağaca toslaması ile son bulur.
O sırada yoldan geçen köylünün biri hurda yığınının yanına yaklaşır ve sürücüye:
— Haydi yine şansınız varmış. Sapasağlam görünüyorsun. Arkadaşında öyle. Kızcağız çayıra fırlamış ama, en küçük bir yarası bile yok.
O zaman, direksiyonun üzerine iki büklüm eğilmiş delikanlı ağlamaya başlar.
— Evet, o sapasağlam ama, ben değil. Git bak bakalım elinde tuttuğu ne?

Seks kitabı

İki tavuk, çiftliğin mutfağının kapısını açık bulunca içeri girer.
Masanın üzerinde, "Yumurta yapmanın 100 şekli" adlı yemek kitabı bulunmaktadır. Tavuklar dan biri bunu görerek ötekini dürter:
— Bak, seks kitabı.

Delil

Kasiyer kız öğle tatilinde arkadaşına dert yanıyordu: 
— Artık eskisi kadar güzel değilim.
— Bunu da nerden çıkardın?
— Erkeklerin, paranın üzerini saymaya başlamalarından...

Kullanılmayan şey


Yaşlı ve zengin adam iş seyahatinden döndüğünde, karısını yatakta bir dilenciyle sevişirken görünce müthiş kızdı.
— Beni altadacak başka birini bulamadın mı? Kadın gayet sakin şekilde cevap verdi:
— Napiim, kapıyı açtığımda bana kocanıza ait kullanılmayan bir şey verir misiniz, demişti.

Ev köpeği

Karadenizli Temel Reis'e seks durumunu sormuşlar:
— O taraftan ne haber? Nasılsın?
— Ev köpeği gibi.
— Ne demek yani? Nasıl?
— Nasili var mı? Evdekilere sesi çıkmaz da... Hep dışarıdakilere havlar...