Zeki köpek

Adam meyhanede oturmuş arkadaşlarına köpeğini methediyor­du:
— Müthiş akıllıdır. Bakın size bir örnek vereyim. Geçen gece dolaştırmaya çıkarmıştım bizim evin köşesindeki eczanenin önüne gelince tam kapıya işedi...
Arkadaşları gülmüş. Biri dayanamamış:
— Kızım bunun zeka ile ne ilgisi var. Her köpek yapar bunu..
— Yapar tabii. Ama eczanenin kapısında "İdrar tahlili yapılır" yazıyordu.

İşi neymiş?

Uzun zamandan beri görüşmüyorlardı. Yolda karşılaştılar.
— Hayrola epeydir görüşemedik. Ne yapıyorsun?
— İyiyim..Yeni bir iş kurdum. Kadınlarla uğraşıyorum.
— O nasıl iş öyle?
— Onları esirler gibi çalıştırıyorum. Yemek yemelerine izin vermiyorum, kızınca bağırıp, çağırıyorum, paralarını alıyorum. Sonra da işleri bitince kovuyorum...
—Ne biçim şey bu böyle?
-Valla güzellik enstitüsü diyor onlar.

Aldığı gibi

Adam hayvanat bahçesine gitmiş ve müdürü görmek istemiş. Götürmüşler yanına. Müdür:
—Ne gibi yardımda bulunabilirim?
Adam cebinden bir kağıt çıkartmış:
—Bir kaç siparişim vardı. Temin edebilir misiniz?
—Satılık cinslerden ise tabii.
Başlamış adam listeyi okumaya:
—150 fare, 7000 pire, 4000 tahta kurusu, 3500 kara fatma...
Müdür sözünü kesmiş:
— Beyefendi size bunları temin edemeyiz. Ama merak ettim ne yapacaksınız bunları?
— Ev sahibi evden çıkmamızı istedi, kontrata göre evi aldığımız gibi bırakmamız gerekiyorda...

Üç gün mü desem?

Adam hemeroidden dertliymiş. Arkadaşları kahve telvesi sürerse iyi geleceğini söylemişler. O da öyle yapmış. Ama acısı dinmeyince doğru doktora koşmuş. Doktor:
— Eğilin bakalım, kontrol edelim demiş... Adam eğilmiş. Doktordan bir takım sesler gelmiş:
—Hımmm, cık, cık, cık...Allah, Allah,öffff. Hasta meraklanmış:
—Aman doktor, fena galiba. Ne görüyorsun?
— Valla yavrum, sana yol gözüküyor. Ama üç günde mi, üç ayda mı desem...

Önemli değil

Utangaç bir çift otele gelip oda istedi. Müdür;
— Hay hay efendim, dedi.
— Mavi odayı mı vereyim pembe odayı mı?
Delikanlı müdürün kulağına eğilerek sorusuna cevap verdi:
— Hangisini verirseniz verin, önemli değil. Girer girmez ışığı söndüreceğim de...

Nasıl öldüler?

Cennetin kapısında üç adam aynı anda Cebrail'in karşısına çıkarıldılar. Cebrail üçünden de, nasıl geldiklerini anlatmalarını istedi. Birinci başladı anlatmaya:
—Yorucu bir gün geçirmiştim. Kendimi iyi hissetmediğim için eve erken dönmek istedim. Trafik rezaletti. Bu nedenle eve geldiğimde sinirliydim. Bir de ne göreyim; karım akşam yemeğini bile hazırlamadan yatağa girmiş. Tam o sırada pencereden bir adamın arabamın kapısını açmaya çalıştığını farkedince tepem attı. Elbise dolabını yakalayıp pencereden adamın kafasına atıverdim. Ama o kadar ağırlığı kaldırmaya kalbim dayanamadı ve ben de öbür dünyayı boyladım.
Sıra ikinci adamdaydı:
— Sinemaya gitmek için evden çıktım. Uğraşıp uğraşıp arabamın kapısını açamıyordum. Beş dakika kadar sonra tam bunun benim arabam olmadığını farketmiştim ki, ağır bir dolap kafama indi...
Nihayet üçüncü adam konuştu:
— Vallahi ben olup bitenden hiçbir şey anlamadım. Bir dolabın içindeydim ve birden bire kendimi burada karşınızda buluverdim!

Paraşüt


Üç arkadaş karılarından söz ediyorlardı:
— Benim karım o kadar şişmanladı ki kaldırmam gerektiği zaman kaldıraç kullanmak zorunda kalıyorum.
— Benim ki daha da kötü! Üstünden geçmektense, çevresini dolaşmak daha kolay.
Üçüncü arkadaş derin derin içini çekip konuştu:
— Ya benimki? Sütyenlerini temizleyiciye götürdüğü zaman şöyle diyorlar:
"— Burada paraşüt yıkanmaz."